Breyana Moore, salonun ortasında yumuşak ama sert bir şekilde yere serilmişti. Kalçasını hafifçe havaya kaldırıp arkasını tamamen açarken, adamın iri ve kalın yarığı onun dar amcığını kıymetle arıyordu. İlk dokunuşlar yavaş ve tedirgindi; ama Breyana’nın hevesli inlemeleriyle birlikte hareketler sertleşip hızlandı. Adamın elinde kıvrak bir hakimiyet vardı; kökleyi derinlere gömerken kadının içini parçalıyor, her itişliğinde amcık çatlaklarını zorlayarak geçiş sağlıyordu.
Salondaki hava ağırlaşıyor, nefesler boğuk boğuk çıkıyordu. Breyana’nın sırtı yerden kayarken, elleri yerde çizgiler bırakarak bedenini sabitliyordu. O kara gözlerin içine bakmadan dövüyordu onu; bazen sertçe kavrayıp kalçasından çekiyor, bazense önce hafifçe sokup sonra dayayamıyordu yarığını dibe kadar. Kadının sert inlemeleri ile birlikte yüzüne yayılan acı-ışkıl karışımı ifade, bu işin sadece basit bir folloş olmadığını gösteriyordu.
Adam daha da güçlü bastırdığında, Breyana bütün vücudunu sarsarcasına kasılıyor, içindeki yanmayı biraz olsun azaltmaya çalışıyordu ama her defasında o kalın kökle çekilip itinayla dolduruluyordu. Amcığından çıkan ıslaklık damlalar halinde yerlere düşerken, karşısındaki sert adam boş durmuyordu; dilini kullanmadan bile tüm gücüyle içinde varoluyor gibiydi. Hem anal bölgeyi hem de derinlerdeki hassas noktaları eşzamanlı kovalayan bu dayama, kadının aklını başından almıştı.
Sikiş hızlandıkça sessizlikten doğan gerilim yerini çılgınca bağırışlara bıraktı. Breyana ağzını açıp kaçamak nefeslerini hırıltılı fısıltılara çevirmişti; “Kökle beni… Beni kır parçala…” diye yalvarır haldeydi. Adam bunu fırsat bilip son defa irkilerek köklemiş ve içeride devasa bir boşalma yaşatmıştı ona. Kadın ise kalçasını ritmik sallayıp o yakıcı sıcağı bedenine dağıtırken son inilteni savurmuştu havaya.
O an her şey bitmiş gibi görünse de ikisi de iyi biliyordu ki o salon artık başka zamana kadar onlar için bir savaş alanıydı; sert, acı veren ama aynı zamanda zevkin en koyusunun aktığı cehennemin tam ortasıydı.

