Eden Ivy, gençliği ve dövmeleriyle meydan okuyan bir cazibe patlaması olarak odanın içine girdiğinde, yaşlı adamın gözleri hemen onun vücut hatlarına yapıştı. İpince ama keskin bakan bakışlarıyla Eden’ın tenindeki mürekkeplerin her kıvrımını didiklemeye başladı. Genç olmasına rağmen deneyimli bir domuz avcısı gibi tavır takınıyor; o yaşlı adamın ise yılların verdiği açgözlülükle nasıl fırlatacağını şimdiden kafasında kuruyordu. Eden’ın dudakları hafifçe aralandı, nefesini tutuyordu; çünkü bu gece onu paramparça edecek adamın tüm sinir uçlarına hükmedecek olduğunu hissediyordu.
Şimdi sıra geldi asıl şişirmeye. Eden dizlerinin üzerine çöktü, yaşlı adamın kaba elini alıp yarağını sertçe kavradı, ağzına kadar indirdi. Dudağının arasındaki ılık sakso, nemlendi ve dilinin hareketi yoğunlaştı. Yaşlı adam derin bir homurtuyla karşılık veriyor, içinde vahşi bir şeylerin uyanışını duyuruyordu. Genç kız azgınca emdikçe, saksoyu daha da derinleştiriyor; o kalın karağına boyun eğdiriyordu. Bir yandan da elleriyle kadının ince beli sıkıyor, bedenini kontrol altında tutmaya çalışıyordu.
Derken Eden doğruldu ve o zehirli gülümsemeyle karşısındaydı artık; usulca içeri soktu o genç amcığını yaşlı adama… Sert ve keskin gövdeden başka bir şey değildi bu; her hareketinde derisi kabarıyor, damar damar parıldıyordu. Yaşlı adam hırıltılar çıkarmaya başlamıştı bile; defalarca içeriye vurdu genç kıza, inlemeleri odayı doldurduktan sonra Eden da artan tempoyla kendini saldıramaya başladı. Dayamalar sertleşiyor, amcığın dibine kadar inip çıkıyorlardı; Eden’ın yüzünde acı ve haz arasında gidip gelen maskeler vardı.
Sonunda dayanılmaz kıvama geldiler; Eden yarak gıcırdatarak son tahrikte kendini bıraktı, sesler yükseldi Ankara’dan İstanbul’a yürüyen tren gibi yakıcıydı. Yaşlı adam boğazından patlayan havayı sertçe hırlayarak boşalırken amcığından fışkıran sıvılar Eden’ın yüzüne sıçradı. Kadının dudaklarında sarkık ızdırap yerini vahşi bir tatmine bırakmıştı artık; gece onların pahalı bir oyunuydu ve kimin kazanacağı çoktan belli olmuştu.

