Maya Kendrick, elindeki mücevherleri çalmak için girdiği o karanlık odada tam anlamıyla sıkıştırılmıştı. İçeri dalan sert adamın bakışları, onun en mahrem noktalarını didiklemeye başlamıştı bile. Maya’nın teni terlemiş, kalbi deli gibi çarparken adamın sert elleri beline dolandı; nefesi ensesinde hırçınca ısındı. İstemeden de olsa o anın içinde sıkışıp kaldı, çünkü adamın niyeti belliydi: ilk önce sakinleştirmek yoktu, direkt olarak indirmeydi.
Adam, Maya’nın kısa etek altından elini kaydırıp incecik bacaklarına kadar ulaştırdı. Parmakları yavaş yavaş içeri süzülürken Maya içten içe kıvranıyor ama sesini çıkaramıyordu. Sonra ani bir hareketle eteğini kaldırdı ve sertçe içine daldı; o kaskatı yarak Maya’nın amcığını delip geçerken bütün o baskıyı üzerinde topladı. Kadının yüzündeki acı ve haz arasında gidip gelen mimikleriyle birlikte adam tempoyu hiç düşürmeden aralıksız sokmaya devam etti.
Yarığın her çatlağını hissederek sertçe itip çekiyor, ağızdan çıkan keskin nefesler oda boyunca yankılanıyordu. Maya amcığını avuçlayan eliyle kendinden geçmeye yaklaşmışken adam daha da hızlandı, derinlikleri ölçerken yüksek sesle inlettirdi onu. Sonunda dayanılmaz hale gelen o an patladı; ikisi de aynı anda boşaldılar. Adamın sıcak sularını kadınsa hıçkırarak içine çektiği o anki çaresizliği ve teslimiyeti hiç unutulmayacak cinstendi.
Bu hırs dolu kökleme seansı, sadece mücevherlerin değil, bedenlerin de gasp edildiği sert ve acımasız bir savaş gibiydi. Maya Kendrick’in o gece yaşadığı şey tam anlamıyla kontrolsüzlük ve vahşetin birleşimiydi; mücevherleri çalmakla kalmamış, kendi sınırlarını da zorlamıştı.

