Sage Roux’nun salonunda kıvılcımlar patlamaya başlamıştı. Odayı saran o elektrik keskin, nefesi kesen bir gerilimle doluydu. Sage, kenarda otururken bakışlarıyla avını tamamen ele geçirmişti; gözleri saksoyu sabırsızca arayan bir köpeğin açlığı gibi yanıyordu. Yumuşak ama sert hareketlerle üstünü sıyırırken, üstünlüklü bedeni ortaya çıkıyor, parmakları en mahrem yerlerinde gezinirken karşısındaki adamın yüreğini hoplatıyordu. Ellerini yüzünde gezdirip dudaklarını ısırması, hiç beklenmedik şekilde kontrolü onun elinden alıp ateşli bir oyuna davet ediyordu.
Adam gözlerini bir an bile kırpmadan ona dalmış, yavaşça diz çöküp, acele etmeksizin o sıcak amcığına diliyle hükmetmeye başlamıştı. Sage’nin esnemeye başlayan bedeninin her kıvrımı üzerine çekiliyordu; ıslaklığın yayıldığı o ince çizgiye ulaşarak diliyle daldan dala atlıyor, amcığını dilinin ucuyla yalayıp emiyordu. Artık sadece oyun değil, tam anlamıyla hırçın bir ihtiyaç vardı aralarındaki; nefesler hızlandı, tenler yapıştı.
Sage’nin kalçaları ritmik olarak yukarı aşağı oynarken adam da boynunu büküp yumuşacık göğüslerine baskı yapıyordu. Sikişin ilk tokatları geldiğinde her ikisi de gevşemeden birbirine sıkıca tutundu; elleri saçlarda dolaşıyor, kaslar gergindi ve bu ateşi sönmedi. Adamın ağzından çıkan boğuk homurtular arasında Sage bağırmaya başladı; “Daha hızlı!” diye haykırıyor, amcığını içine çekmenin tadını avuçlarıyla çıkarıyordu.
Mekan yerinden oynar gibiydi; salonda yankılanan tek ses derin nefesler ve sert köklemenin sesi oldu. Her köklediğinde Sage’nin vücudu titriyor, amcığına akan akıntıların hepsi üzerine yayılıyordu. Son anda bedenlerini birbirine daha çok yaslayıp son damar şiddetiyle inlettiler birbirini—birbirlerinin amını paramparça ederek tamamlandılar bu yasak oyunlarında. Ter içinde kalmış bedenlerin sessizliği aşklarının en çarpıcı kanıtıydı artık.

