Yaşını başını almış, üstünde siyah çarşaflarıyla tam bir azize kılığında duran o fahişe rahibe, genç adamın devasa yarığını fark ettiğinde gözlerindeki ateş hemen parladı. O saksoyu emme hırsı, yılların bastırdığı arzuları patlatacak kadar yoğundu. Genç delikanlının kocaman amını dudaklarına aldı, önce hafifçe yalamaya başladı; dilini sertçe gezdirerek ısırttı, emiş gücünü artırdı. Amcığını her yakaladığında alt dudağıyla sıktı, boğazına kadar indirdiği o iri yarak onu delirtti.
Rahibe, yaşının verdiği tecrübe ve kararlılıkla oyunu iyice kızıştırdı; sert sert göğsüne vuruyordu genç delikanlının başını, “Daha derine!” diye kükredi. Genç adam da karşılık veriyordu; elleriyle rahibenin kalçalarına yapıştı, sıkıca kavrayıp ileri geri itiyordu ağzında gezen devasa sikişi. Yediğin nasıl aybaşı kanı gibi acı ama aynı zamanda zevkli dedirten bu pislikte bambaşka bir iğrençlik vardı ve ikisi de bunu istiyordu.
Rahibe az sonraki hamlesinde dizlerini yere koyup gittiği yere oturdu; genç adamın koca kemiğini boğazına iyice sokarken hırıltıları arttı. Boğazını kasarak yalağına aldığı uzun yumuşaklığı hissederken brezilya sakso ustası gibi kendi kendini şımartıyordu. Amcığı o kadar iriydi ki her iniltide rahibenin yüzü kıpkırmızı kesildi, terler damlıyordu alnından ama vazgeçmiyordu. Sonra delikanlı ona saldırdı; elini hızla aşağı kaydırıp yalancı penisin en tatlı kısmını yakaladı: yumurtaları! O yumurtalara yaptığı baskıyla hem acıtıyor hem de daha hızlı orgazm olmasını sağlıyordu.
Sonuçta erkeğin ucu dudaklarında patladıktan sonra sıcak am suyu hem içini hem yüzünü mahvetti rahibenin; o iğrenç beyaz sıvıyı yalayarak içti ve gülerek arkasına yaslandı. Ter içinde kalmıştı, ama yüzünde hazzın son dalgası vardı hâlâ. Bu kirli sikiş onun yıllardır içine attığı bütün tabu zincirlerini kırmıştı artık; genç adamın devasa yarakları altında teslim olmuştu tamamen…

